dut ağacı
Hayallerimin peşinden koştum hep; geçmişten sesler, geçmişten yüzler
Hayallerimin peşinden koştum hep; geçmişten sesler, geçmişten yüzler
Yırtılmamış sevinçler ve saklı hüzünler yaşadım hep.
Yağan yağmurun, tablası devrilen simitçinin, o son vapurun, eski bir tablonun
son fırça izi idim hep.
Ölümsüz idim, mihenk taşı, en büyük aşık, en ‘bişey’dim işte!
Sonra bir kış gecesi ansızın, yıllardır aynı daktilonun aynı tuşunda kaldığımı
Anladım birdenbire.
Acımasızca geçen mevsimler geçmiş, olan olmuştu.
Farkında değildim.
Mahalle bakkalı yoktu, arka bahçedeki dut ağacı yoktu.
Oysa ben aynı aşkı aynı aşkla sevmiştim hep.
İşte böyle dostlarım, inanın göz açıp kapayıncaya kadar
Bile sürmüyor; öylesine uzun, öylesine çabuk ki!
Nöbetçi günler, nöbetçi geceler, nöbetçi sevgililer ve nöbetçi
Anlaşılmazlık nöbetleri.
Kitabımda hepiniz yerlerinizi bulup sayfanızı işaretleyeceksiniz.
Geçmişten sesleriniz hala kulaklarımda
Güzel yüzünüz, gözleriniz hala pırıl pırıl.
Bense
Şimdilerde dağ başında bir kelebeğin peşinden koşuyorum; iyiyim
sivrice
gökyüzü ne kadar yeşil bu sabah!
sivrice
gökyüzü ne kadar yeşil bu sabah!
yerim yurdum ne kadar lezzetli!
sivricede balık yemeye geldik,
yassı taşları dizmeye..
bu yaşta çocuk mu olduk?
gökyüzü ne kadar yeşil bu sabah!
abbas
abbas
yolcudur abbas!
ayrılıklar büyür içinde
‘yollara vurur kendini
sevdasında kavrulur’
gider…
ayrılık ötedir,
ayrılıklar içinde….
yer demir, gök bakır
akşam vakitleri…..
yer demir, gök bakır
akşam vakitleri…..
yer demir , gök bakır
bir türkü düşer aklıma;
yalnızlığımdır.
erken gelen,
geç kalan,
kim varsa
artık vakit tamam!
kim çalarsa kapımı bilirim:
o yalnızlığımdır!
düşüncesiz sözler
düşüncesiz sözler
gün boyu dönüp duruyorum düşüncelerimin içinde
sözcükler fısıldıyorum kendime.
sözcükler...
kaçıp gidiyorlar aralık pencerelerden.
düşüncesi kalıyor gecenin
düşüncesiz sözlerin düşünceli adamı oluyorum.
tarifesini şaşırmış bir tramvay geçiyor hayatımdan
tüm tarifeli aşklarıma tezat!
içinde miyim dışında mıyım belli değil,
hayatım bana inat,
ben kaderime!
ne yollarım bitiyor
ne de rüyalarım!
gün boyu dönüp duruyorum düşüncelerimin içinde
hayaller vaadediyorum kendime.
kimi gün yağmur, kimi gün rüzgâr
bazen de ölü bir dalga!
ve sonunda akşam düştüğünde
yine düşüncesiz sözlerin düşünceli adamı oluyorum.
kekik şiirleri..
yine en sevdiğim gözler..
ne rüzgara.. ne yağmura değişirim..
yarım bi sigara bulur yakarım..
kocaman gövdem küçücük kalır..
korkar hayallerimden..
ah derim..bir ben miyim..bu kadar yanlız..
ve bu kadar hüzünlü..
ve böylesine mutlu..
gökkuşağı
gökkuşağı
okadar çabuk geçiyorki günler..
yakalamak istesekde zamanı olmuyor..
durduramıyoruz o akşamüstünü..
inemiyoruz günden..
ve vardığımız gecede..
iyi , kötü..sağlam kırık..
bulmak için aradığımız sonu..
ruhumuzu vermeye hazır....,
uyuyakalıyoruz.. gerçekle düş arası bir yerlerde..
rüyamizda hep o gökkuşağı..
varlarım ile yoklarım
bak işte yine
varlarım ile yoklarım
bak işte yine
varlarım ile yoklarımı sorguladığım bir gece…
en mutlu benmişim!
öyle diyorlar
ne bir eksik ne bir fazla.
bir elim yağda, bir elim balda.
ellerinin bebek kokusu burnumda
yaramaz çocuk gözlerin yüreğimde.
hereke’de yazıyorum.
tesellim, evinin pencerelerine vuran rüzgâr,
uyumadan önce baktığın gökyüzü, yıldızlar..
seninleyim
bensiz olduğundan çok, seninleyim.
Biliyorum, zorun rekor sayısı sende
keşke yanında olsam
keşke paylaşabilsem zorları.
ellerinin bebek kokusu burnumda
senin için yazıyorum..
hereke’de varlarımın ve yoklarımın son istasyonunda.
kısacık sen bir şarkı
kısacık, şen bir şarkıdır hayat
kısacık sen bir şarkı
kısacık, şen bir şarkıdır hayat
bir gündüz rüyası,
bir iç çekiş kadar kısa
bir bakış kadar uzun
çetmide hayat...
bir andır hayat
ne söz yeter,
ne de nefes anlatmaya.
işte böyle kısacık bir akşamda
kaçamak bir bakıştır hayat.
çetmide bir sabahtır hayat
deli düşünceler içinde hayaller kurup
bahçede uyuyakalmaktır hayat.
ben bittimlerle başlayıp
klozet ile kucaklaşmaktır hayat.
kararlar içinde kararsız kalıp
bir telefon ile doğup diğeri ile ölmek,
güneşli bir sabahta aynalar ile dans
son bir yollukta, buruk bir tattır hayat.
yine de çok güzeldir hayat,
ilkbaharında
sonbaharında
tüm yalnızlıklarımda…
çetmide başka bir şeydir hayat!
cemil topuzlu
cemil topuzlu
önce geri dönmeni bekledim sessizce.
dışarı baktım, yağmura, insanlara
hayatıma baktım
yaşadıklarıma.
seni düşündüm
sonra durdum,
öylece durdum.
şarkılar, şiirler geçti cemil topuzlu’dan
güneşler, bulutlar, sabahlar…
hepsi teker teker geçti
hepsinin yüzüne baktım;
hepsi veda etti sessizce
sonra yine, yeniden durdum.
öylece durdum…
ne yazık!
işte ben
ne yazık!
Ne yazık!
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil!
Yaşlandıkça ne fark ediyor sanki?
Belki kendimizden başka
Başka bir şeyler değişiyor.
Durup durup çocukluğumu anımsıyorum:
Mahalleye her baktığımda
Eski güzel hali geliyor aklıma;
O yazlık, kışlık sinemalı
Azıcık cep harçlıklı günler…
Belki şimdi yaşım, başım
Ve başka lüzumsuz her şeyim var,
İçimdeki heyecanım ve sevgimden başka..
Ne yazık!
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil!
gamzelerin
gamzelerin
seni artık nereye koyacağımı bilememekteyim;
sana kâh aşığım
gözüm kâh dekoltende,
kâh belindeki gamzelerde.
kâh yüreğinde,
kâh ellerinde; son nefesimi vermeye gönüllü olduğum ellerinde.
hele gözlerine deyince gözlerim
öte tarafa geçiveriyorum,
bir lâhzada.
o zaman işte
kâh çocuğun oluyorum
en çok da sevgilin.
bir çırpıda toparlıyorum kendimi
sonra kaldığım yerden devam ediyorum,
küçük kelimelerimle
ömrüme bedel flörtümün hikayelerine...
işte ben
işte ben
hep böyle oldum
böyle kaldım.
ve böyle sevdim.
şiirlerim ve şarkılarımla
hep o gelmeyecek olanı bekledim.
hiç taviz vermedim kadere
ne otuz beşimde
ne kırk beşimde!
herkes uyurken
ben düşündüm.
kâh martı sesleri vardı istanbul tuzlada,
kâh yağmur bereketi ege’de, çetmi’de..
ben düşlerimde bir çift güzel göze aşık!
arkasından aşkın, baka kaldım..
inandım bu gece!
inandım bu gece!
bi albüm buldum tozlu raflardan,
müzik çaların düğmelerinden uzak dur komutu verdim ellerime.
yazdıkça seninleyim
yanağının, omzunun kokusu hala etrafımda dönüp duruyor.
söyle: nasıl uyuyayım?
bu yaşta, bunca az zaman kalmışken
ve saçlarının kokusu böylesine içinde iken rüzgârın..
aziz nesin’in dediği gibi
''son harmanında'' hayatımın
söyle: nasıl uyuyayım?
teferruat
teferruat
Ne teferruatın
Ne de pişmanlığın olmak istiyorum.
Gözlerine düşen bir gölge
Ellerinden kayıp giden su gibi olmak istemiyorum.
Düşüncen sigara yaktıran,
Korkun, sıkıntın, acın olmak istemiyorum.
Belirginliğin,
En güzel rengin olmak istiyorum.
En derin nefesin,
Serinliğin, gülüşün olmak istiyorum.
Hayatın, anlamın,
Neşen ve en güzel günün olmak istiyorum.
Tamamlayan
Yalnız senin için, hiç yanılmayan.
Her elini uzattığında orada olan
Hep heyecanlı, hep konuşan olmak istiyorum.
Ve sevgilim en çok da,
Sahibin değil
Sevgilin olmak istiyorum.
sen bir bakışsın
Sen bir bakışsın
sen bir bakışsın
Sen bir bakışsın
Birkaç sözden arda kalan..
Ne kaldığın belli
Ne gittiğin..
Aslında bir düşüncesin belki
Kendi gidip anlamı kalan..
Ne sevdiğin belli
Ne sevmediğin..
rüyamda rakı
rüyamda rakı
rüyamda yanlızlığımla oturmuş rakı içiyoruk,
bayağı da iyidik hani..
çalar saatin sesi ile uyandım son istanbul sabahıma.
neredeyse haziran, yaz..
ama istanbul iyice geliyor üzerime üzerime!
kapkara gözleri ile yalandan yağmurlar yağdırıyor.
bu dağlarda sıkılmadım hiç, pişmanlık yanımdan dahi geçmedi.
kazdağında atlattım kaderi, şeytanı..
kazdağınla aldattım hepinizi!
rüyamda yalnızlığımla oturmuş rakı içiyorduk,
dağ başında bir kelebeğin hikayesini anlatıyorduk.
karşılıksız bakan gözlerimizle..
yaşamın tüm sırrını rüzgâra, yağmura
baharla gelen kuşlara soruyorduk.
dağ başında düşten denizlerimizde, balık olmaya çalışıyorduk.
karşılıksız
karşılıksız
olmuyor işte
suya sabuna dokunmadan!
dokunmadan, dokunulmadan yaşanmıyor!
istesek de, istemesek de
bir türlü dokunuyoruz, dokunuluyoruz.
devrik günlerin, devrik anlamlarını;
devrik düşüncelerle tüketmekteyiz hızla.
sabah günışığı
gece rüzgar kokuyor.
yaşamın tüm sırrı..
karşılıksız bakan gözlerde!
aşkımız rüzgâra, yağmura
baharla gelen kuşlara..
zaman zaman kendimize bile fazla geliyoruz
artık kazdağlarında….
deli raporu
deli raporu
o kadar çabuk geçiyor ki günler
yakalamak istesek de zaman olmuyor.
durduramıyoruz o akşamüstünü!
inemiyoruz günden
ve vardığımız gece de
iyi, kötü; sağlam, kırık!
bulmak için aradığımız sonu
ruhumuzu vermeye hazır,
uyuyakalıyoruz; gerçekle düş arası bir yerlerde
rüyamızda hep o gökkuşağı!
chara
chara
günlerdir düşünüyorum,
benim
senin, benim olan adını.
benim için olan adını..
defalarca yıldızlardan konuştuk
senin adın yıldızlardan biri olmalı,
bakacağım.
hayatım ne kadar varsa
günlerim..
sana bir yıldız ismi bulacağım.
yoksa da
ben koyacağım.
senin benim olan adını,
benim için olan adını.
chara..
"beta canum venaticorum"
"beta canum venaticorum"
bir kuzey yıldızı için ne güzel bir isim.
kuzey ilk baharlarının tüm cennetlerini saklayan.. JIM KALER ‘’ yıldızlara dönüş ‘’
kış rüzgarları, kuzeyden haber getirdi bu gece.
mavi sevdasından tutuşurken..
lacivert küçük ışıkçıklar serpti gökyüzüne.
mucize rüyalarım ve ben
tüm tepelerim, deniz kenarlarım,
birer yıldız olmak istedik.
notalar, mısralar; boncuk boncuk
bahçemdeler..
mucize rüyalarıma yatacağım.
kış rüzgarları kuzeyden haber getirdi bu gece.
yeni bir aşkın vardı unutamadığın
yeni bir aşkın vardı unutamadığın
belki bir aşkın vardı,
unutamadığın..
belki bir kuş kanat çırptı aniden.
güneşe bakmak istedin, bakamadın.
yutkunmak istedin, yutkunamadın.
en sevdiğin hırkan,
en sevdiğin şarkın..
belki rüyaların vardı
kendine sakladığın…
belki bir aşkın vardı
unutamadığın…
inanmazdım
Saçlarıma kırların düşeceğine,
Hele rüyalarımın eskiyeceğine.
İnanmazdım
Çocuklarımızın böyle büyüyeceğine.
İnanmazdım
Huylarımın değişeceğine,
Yüzümdeki çizgilere,
Böylesine gerçeklere; inanmazdım…
kırk yaşımdaki şu yapayanlız ilkbahara inanmazdım.
galiba artık kırk bir yaşıma yeniliyorum;
Eskiden kadere inanmazdım...
Boşalt ceplerini deseler
Bir cebimden bir yaz gecesi, bir avuç yıldız,
Birkaç ateş böceği, bir de yeni ay çıkar..
Diğer cebimden bir şarkı, birkaç düş, birkaç sigara,
Kibrit, birkaç da şiir çıkar.
Boşalt ceplerini deseler, senin cebinden ne çıkar?
yarın sabah yok ki
yarın sabah yok ki
Yağmur
Nasıl da yağıyor!
Ya yarın sabah?
Yarın sabah yok ki!
Ne adımız vardı,
Ne sanımız.
Dün yoktuk,
Bugün varız, biliyoruz, biliyorlar.
Ya yarın sabah?
Yarın sabah yok ki!
Sararmış resimlerimiz
Bir bir eksilecek albümlerden.
Şu babam,
Şu büyük babam,
Ortadaki paşayı tanımıyorum.
Bugün varız.
Seviyoruz bir soluk,
Gülebiliyoruz, ikinci soluk.
Düşünüyoruz, o sayede birazcık yaşıyoruz.
Ya yarın sabah?
Yarın sabah yok ki!
İnan bana
Ne adımız kalacak,
Ne sanımız.
Dün yoktuk!
Yağmur…
Bugün nasıl da yağıyor!
Ya yarın sabah?
Yarın sabah yok ki!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler. Yorumunuz en kısa sürede yayınlacaktır.